Zafer Özdemir
Yazarlık hayatınızı göz önünde
bulundurduğunuzda çocuklar için yazmak süreç içinde hangi anlamları kazandı ya
da farklı anlamları kazandı mı?
Yazarken
zihinsel olarak ilerlemeler, sıçramalar oluyor kuşkusuz. Yazarken okur için
değil, okurdan çok önce kendiniz için ve kendi içinizde keşifler oluyor. Ama
sadece bu değil, içe göçmeler, çökmeler de mümkün. Çocuklar için yazarken bir
farklılık olarak ufukta umut ve neş'e var çoğunlukla. Ama hep değil. Acı o
alanda da var. Bazan bunun daha kesif olduğunu söylemek de mümkün. Ama işte
çocukluk hep cennete daha yakın bir yer olduğu için oradaki acılar bile nasıl
diyeyim, başka, büyülü bir dünyaya ait acılar gibi. Ama büyükler, çocukların da
tıpkı yetişkinler gibi acı çekmesi için, o alanı büyüklere mahsus acı
araç-gereçleriyle doldurmanın bir yolunu buluyorlar.
Çocukların teknoloji karşısında, okulda,
şehir hayatı içinde karşılaştığı sorunlar artarak büyüyor gibi... Çocuk olmak
zorlaşıyor mu? Günümüzde çocuk olmak nedir?
Çocuğun
zamandan bağımsız kendi gerçekliği var. Çocuk her yerde ve her zamanda kendi
doğası içinde çocuk. Ama çevresindeki plastik dünya geniş ya da dar olabilir, o
ayrı bir bahis. Modern yaşama biçimleri ve buna bağlı sorunlar, aslında
büyüklerin sorunu, ama ister istemez çocuğa da bulaşıyor. Sıkıştırılmış ve
artık yaygınlaşmış kent hayatı, çocuk bilincinin ve pratiğinin
gereklilikleriyle çoğu zaman örtüşmüyor ve onu kısıtlıyor. Ama burada bile
çocuklar çocukça çıkışlarla kendilerine çocuksu alanlar açmayı çoğu zaman bize
rağmen başarıyorlar.
Bununla
birlikte dijital dünyanın aşırı konforu, çocukları da edilgin bir çerçeve içine
'kendiliğinden' hapsediyor. Dünyanın her yanında, özellikle de metropollerde
muhtelif çaptaki ekranlar karşısında 'büyülenmiş' gibi duran çocuk fotoğrafları
bol miktarda bulunuyor. Bunun bir üst versiyonu gençler arasındaki 'sosyal
medya' tutkunluğu. Bu yeni yaşama biçiminin kesin sonuçları hakkında konuşmak
için henüz erken. Bu türde bir varolma biçimi bireysel ve toplumsal alanlarda
hangi yıkıcı ya da yapıcı sonuçlara yol açacak, bu henüz tam anlamıyla
bilinmiyor. Bir de dijital teknolojinin kendini sürekli yenileme hâli var
tabii. Öyle ki gençler bile bu hıza ayak uydurmakta güçlük çekiyor. Bekleyelim,
göreceğiz.
Kardan Tavşan kitabınızda çocuklar
kardan adam değil de kardan bir tavşan yapıyorlar. Bu durum yetişkinlerin zihin
ezberlerini bozuyor. Buradan hareketle yetişkinlerin çocuk dünyasına ilişkin
ezberleri hakkında ne düşündüğünüzü öğrenmek istiyorum?
Biliyorsunuz
toplumu, 'içinde yetişkin denilen canlıların bulunduğu bir cehennem' olarak
niteleyen yazarlar var. Olup bitenleri gözden geçirdiğinizde zaman zaman bu
tanıma hak vermek şaşırtıcı değil. Evet, büyükler formatlanmış, dolayısıyla
kimi iyi ve kötü ezberleri bulunan acayip adamlar, adamlarımız. Çocuklarsa bu
dünyanın süper kaçak yolcuları. Ama eninde sonunda yakalanıp formatlanıyorlar,
o ayrı. İşte çocuklar henüz 'büyümeden' büyüklerin mantık dizgesini dumura
uğratan, sizin tanımınızla onların ezberini bozan şeyleri hep yaptılar,
yapıyorlar, yapacaklar.
Kardan Tavşan
son yazdığım masallardan biriydi. Ama çocuklar o gün sadece kardan tavşan
yapmakla kalmayıp, bu tavşan için kardan bir dünya kuruyorlar ve işi kardan
pazartesi yapmaya kadar vardırıyorlar. İşte bunun tümüyle bir çocuk paradigması
olduğunu düşünüyorum. Zamanı bile kendi bakış açılarıyla inşâ eden bir mantık.
Büyükler
acayip adamlar demiştim, yine diyorum. Çünkü büyükler, büyüdükten sonra bir zamanlar
içinden geçtikleri bu çok özel durağı unutmuş gibi yapıyorlar, hatta
unutuyorlar. Büyüyüp dünyaya daldıklarında, çocukken yaşadıkları o özel zamanın
içindeki özel varolma ve düşünme biçimlerinin uzağında ve bazan karşısında
konumlanıyorlar. Bu acı. Ama acı olan bununla sınırlı kalmıyor, artık büyükler
çocukları anlamamaya, yapılan çocuklukları hoş görmemeye, onları cezalandırmaya
çalışıyorlar. Hay Allah, bu kadar 'büyüyecek' ne vardı ki?
Çocuklar gözünde Mevlana İdris’i anlatan
bir kelime, çizim veya tanım nedir? Bu konuda çocuklarla yaşadığınız bir
hatıranızı paylaşmak ister misiniz?
Çok hatıra
var, beni çok duygulandıran şeyler de var ama sanırım bunlar biraz şahsî
şeyler. Şu kadarını söyleyeyim, hiç tanımadığım çocuklarla bile kırk yıllık
dostmuşuz gibi bir havada zaman geçiriyoruz. Ülkemizin ya da dünyanın çeşitli
yerlerindeki çocuk buluşmalarımızda şenlikli bir alış-verişte bulunuyoruz.
Anlaşıyoruz yani, bu da az şey değil.
Bir araya
gelip edebiyatla ilgili çalışmalar yaptığımız birden fazla çocuk grupları da
var. Onlarla karşılıklı çocuk mantığını işletip yürümeye başladığımızda,
nerelerden geçeceğimizi, nerelere varacağımızı kestirmek gerçekten imkânsız.
Bazan birden sınıfa dönüyoruz, rüyalarımızı konuşuyoruz, ucu açık şeylerle
geçiyor o anlar.
Yine de
hatıra deyince... Bir arkadaşımın kızı Ankara'da, gidip 'babasının arkadaşı'
olan Mevlâna'nın kitabı olarak Divan-ı Kebir'i alıp eve götürmüş mesela. İşte
bunlar hep çocuk.
Çocuk dünyası imgelerin dünyası… Bir
yazar için çocukluğu düşünmenin kazandırdığı zenginlikler nelerdir?
Bitimsiz bir
şey bu. Sınırı büyümek maalesef. Çocuklar hiç bir zaman imkânsız şeyleri
istemezler. O yüzden çocukların isteği hemen yapılmalı, ama büyümüş ya da
büyüklerin çeşitli sakâletleriyle deforme olmuş istekler değil.
Çocuklar için
yazmadan önce çocuklar için düşünmek elzem. Çocuklar için düşünürken de biraz
çocuklaşmak, onların baktığı açılardan bakmaya çalışmak gerekiyor. Sonra bu
açılardan bakınca görülenleri edebiyat disiplini içinde yazmak, yorumlamak... Sonrası
iyilik-sağlık.
Zihninizde yazmayı isteyip de vakit
bulamadığınız ya da ileriki dönemlere ertelediğiniz hikâye konuları, temalar,
yeni teknik ve arayışlar var mı?
Her zaman
oluyor tabii ve şimdi de var. Sanırım her yazının kendine mahsus zamanı var ve o
zaman gelmeden önce yazılsa bile yayınlanmıyor, deyip kurtulalım. Yeni teknik
arayışlar bâbında ise iki farklı yaklaşım belirdi. Bunlardan biri çok kısa
denebilecek öykü tekniği, diğeri ise anlatımda, cümle dizininde mantıksal bir
serserilik diyebileceğim bir şey ama bunu metinler yayınlandığında konuşmak
lâzım.
Ülkemizde çocuklar için üretilen edebî
eserleri sayıca ve içerikçe yeterli buluyor musunuz? Konuyla ilgili olumlu ve
olumsuz tespitlerinizi paylaşır mısınız?
Ülkemizde
artık çok sayıda kitap yayınlanıyor. Bunların bir kısmı ticarî kaygılarla olsa
da, çocuk edebiyatı alanı diyelim bir yirmi yıl öncesine göre nitelik ve
nicelik açısından oldukça iyi durumda. Dünya çocuk edebiyatından iyi
tercümelerin yayını bir kaç yayınevi tarafından devam ediyor, bu önemli.
Çocuklar için
yazan/yazmaya heves eden herkes bu işin çocukça bir iş olmadığını
biliyor/bilmeli. Edebiyat disiplini biraz daha damıtılmış olarak çocuklar için
yazan herkesi ilgilendiriyor.
Ancak
okullarda okutulan/çocuklara almaları yönünde yer yer psikolojik baskı yapılan
kitapların seçimi oldukça tuhaf. Bu daha çok pazarlamacı ve okuldaki ilgililer
arasında gelişen bir durum. Hastanelere ilaç pazarlaması gibi bir şey maalesef
bu alanda da var. Pazarlama gücü yüksek şirketlerin şemsiyesi altındaki
yayınevleri ve kitaplar dışındaki kitapların okuldaki çocuğa ulaşma şansı pek
yok. Bu da takdir edersiniz ki can sıkıcı bir durum. Burada bir filtre ve seçme
mekanizması devreye girmeli ama bu kesinlikle edebiyat ve estetik değer
açısından bir tutum olmalı. Yoksa 'çocuğa kitap okutuyoruz işte, daha ne olsun'
mantığı sakat.
Genç yazar adaylarına çocuklarla ilgili
eserler üretme konusunda neler önerirsiniz?
Ben yalnızca
kendime önerme yetkisine sahibim. Kendime de hep şunu derim: Oku oku oku, daha
çok oku, hep oku. Ama bundan daha da ilginç olanını yap: Çocukları izle,
anlamaya çalış. O dünyada dolaşırken bir büyük olduğunu unut ve mental olarak
biraz çocuklaş. Bunu yapamıyorsan bir çay demle ve olup-bitmeyenler üzerine
düşün.
Dil ve Edebiyat dergisi Şubat 2014

