16 Eylül 2012 Pazar

Hipotez mi hipotenüs mü?
“Göz görmeyince gönül katlanır.”
Başlığa bakıp bir anlam çıkarmayın hele ikinci kısımdan, ama epigrafın anonim bir sempatisi var, kabul edin!
Biri çıkıp sizinkileri tarif et, dese; sanırım son zamanlarda yapmaktan en çok hoşlandığımız şeyin kalabalığa karışmak olduğunu söylerim. Sıradan insanların ve muhabbetlerin döndüğü çaycılarda oturma isteğimizden Twitter’a girip normalde yüz yüze bakmayacağımız insanların yazdıklarını, bir ırmağın akışını seyreder gibi okumak isteyişimize değin bir sürü şeyi sıralarım hipotezimi desteklemek için.

Sıradanlık, sıradanlaşmak önemli bizde derim. Sıra dışılık yorucu geliyor. Kimsenin farklılık yaratmak gibi bir derdi yok. Sıradanlıkta su gibi, yel gibi teskin edici bir yan var, derim.
Kalabalığa karışmak ve sorumluluklarımızı unutmak istiyoruz. Karışmak, ayrışmak gibi farkındalık sunmaz. Şu sıralar bizi uyanıklık değil atalet tarif eder.
Kalabalıkta geçmişi, yaşananları, acıları eritmek mümkündür. Kalabalığın, bireyin ve bilinçli birlikteliklerin aksine daha esnek bir tarafı vardır. Herkesi içine alıp sindirebilir. Kalabalık insanın en çok istediği şeylerden birini sunar, içine girmek isterseniz sizi kabullenir. Kalabalık şekilsizdir. Bütün şekilleri içine alabilir. Biraz kendinden uzaklaşmak isteyen kalabalığa karışır.
Kalabalık kısa ve net konuşur. Düz mantıkla iş görür. Duygusaldır. Resmî değildir. Gelişigüzel gelişir hadiseler. Sürprizlere açıktır. Bunlar fevkaladenin fevkinde durumlardır bizim için.
Aslında bu sıralar insanlar, sevmek bile istemiyor. Hoşlanmak istiyor. Sevmek daha uzun süreli uğraşlar için, daha ağır yükleri kaldıracak yürekler için uygundur. Birçoğumuz heves tadında sadece hoşlanmak istiyoruz.
Daha abartılı örnekler sıralarım hatta; İstanbul’da işimiz düşmediği zamanlarda bile bazen otobüse binmeyi bile düşündüğümüz olur, derim. Bunu bile yapıyoruz, derim yani, çekinmem. Hiç dinlemediğimiz kadar şarkı dinliyor, onda bile kalabalığın sesini duymaya çalışıyoruz. Akşamları futbol maçlarını bu yüzden kafelerde izliyoruz, diye eklerim. Kalabalığa karışmanın bir oyuna katılmak gibi eğlenceli bir yanı olduğunu düşünüyoruz, biz vesselam. Eğlencenin baş kaynağı; taburelere oturmuş gülen, çekirdek yiyerek anlattığı şeyle, o sırada izlediği maçla bütünleşen, aslında pek ünlü olmayan fenomenleri (twitterdaki meşhur kişiler/ profiller için fenomen tabiri kullanılıyor) kırk yıllık dostu gibi adıyla çağıran kalabalık, derim.
Kalabalık gözleri köreltir. Yığınların gözlerinin karalığı biraz da bundandır. Kalabalığa karışmak, kendinden kaçan insan için bulunmaz fırsattır. Kalabalık bedenleri örtmek isteyenler için bir setre çeker çekmesine de ya vicdanları örtmek mümkün müdür? derim, düşen çenemi yerden kaldırmadan. Pekiyi gerçekten öyle mi, göz görmeyince gönül de katlanıyor mu, diye de sorarım. Soramam mı sizce?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder